-{home}{marmara}{trampoline}-
-{back to poetry and prose}-
Ya uzaydır ya da
kendimin Türkiyesine konuk olarak otuz bir yıl geri
e gidebilmenin
yavaşlığıdır uzaklığı yaratan.
Kadıköy, gemiyle
Istanbul'dan on dakika, kıtasal kayma, Avrupa'dan Asya'ya.
Kalabalık, koca.
Rıhtımda
balıkçılar, balıkları deniz suyu serperek taze tutan,
soyulmuş
salatalıklar yanında.
Bunlar
anılarımda halâ kok(uş)an balıklar olamaz vay!
Otuz bir yıl sonra,
inen karanlıkta, arabalı vapur, gezi teknesi değil, yolcu
gemisi,
işlerinden pupa
yelken, asık suratlı, insanları taşıyan, yorgun,
ben, dönen mirasyedi,
açık kollarına
mı soyunun, nah! kendini yabancı sayanlara,
yabancı tarlalarda
tapanlarda yabancı
bir turist...
Uzay yolcusu dönünce
yolculuğundan, ne hızında gittiyse, keten helvası,
söz
yongası, kendini çok daha genç bulur, kuyruğu kısık
alelaca/y-
resmi geçidinin
iplik çemberinden geçme
babında
eski/yeni sözlerin,
sözcüklerin.
Bu arada, konakta, domuz
konağında, sığır konağında, salyangoz
makamındaki
pulluk konağında, soyunmuş sözcükler, sözler,
sarsak, soyunuk,
şutlanmış
sarakaya, koşulmuş dolaba,
melek gibi huyu suyu ondan
iyisi
Şam'da kayısı azdırıcıların
kanatları, ama kafadan yana gayri müsellâh
(gecikmeli havaları
bile)
başıboş çocuklar, üçkâğıtçılar, keşler,
kirloş beşinci kolcular...
Kadıköy'ün serin
esintisini duyarım o
meydanının duldasında,
bükülmemiş
hiçbir yerde.
Değişim,
zinciri değişimin, uzamı büker zaman,
ışığı, kendisi suda bükülmüş...
Sözcük zinciri.
Değizincirim.
Umut mu yaaa?
geçmişe özlemden! saf, salak, ip, urgan, değisicim.
31 yıl sonra Kadıköy'de koca bir
çadır kitapçısı
Karışık
ampuller, esintide sallanıyor, çadırı boydan boya geçen bir ipte
asılı.
Muharriş bir
direniş ip, ölümsü, hayaletimsi ikizi ışığın,
ışıktan kargı.
Yüzler, siyasal
afişler, ampullerle karışmış, sallanıyor, uzuyor
boyunları
asıldıkları ipte, çadırda.
Uluyor rüzgâr, koro
müziği, çadırın kanatları açılıyor dört bir
yandan, denizden
gelen esinti...
Kıyılardan
başlıyorum kitapları karıştırmaya,
siyasal kartlarla dolu
rafların önünde duruyorum,
yaslı bir ana, aç
bir çocuk,
kara bir adam,
bayraklarla yürüyen bir kalabalık
resmi ya da...
Ansızın
solumdan biri yanaşıyor. Yeni bir yüzü inceleyen polis, gizli.
Birkaç kart
alıyorum, tezgâhın sahibinin önüne koyuyorum, çalan müzik radyo
mu
kaset mi diye soruyorum, kaset diyor, satılık mı, bakıyor,
hayır, değil, ama
aynı bestecinin
başka kasetleri var, hepsini ver diyorum, başka önereceğin var
mı, varsa onları da bir kıyıya koymasını istiyorum,
bakınmayı, karıştırmayı
sürdürüyorum sonra.
Galata'da Gizli Cinsel
Yaşam
Osmanlı
Okullarında Falaka
Çarşafın Edaları
Osmanlılarda
Gelin Hamamı
Gizliİşmarlaşma
Sanatı
Kış
Zamparalığı
Polis
Baskınından Kaçınma Yöntemleri
Metres Tutma
Yolları
Osmanlı Döneminde
Lâf Atma Adabı ve Argosu
Eleni Fourtouni'nin
"Yunan Iç Savaşı'nda Asılan
Kadınlar"ını da alıyorum;
kapağında bir
meşenin dallarından sallanan iki kadının resmi,
boyunları kırık,
kolları, bacakları sallanır, bir
üçüncü beden, daha arkada, daha karanlık, meşeye
karışır, daha soluk renkli ipidir görünen yalnızca.
***
Bu göz yaşından
peçenin ardında
hava ağır
ağır, tuzlu
tuzlu
vurur gözlere.
Ter sızar
alından
tarlada
çalışırken.
Taşırken
kadınımı
kolları suyu
okşar, artık bilmeden,
ölmemiş olsaydı
bir, suyla sarhoş,
son umut, son
ışıkları kentin, son pencere, o son seven yüz
sönüp giderken.